EROL TÜRKER İLKÖĞRETİM OKULU 4-B SINIFI WEB SİTESİ

 
PAPATYALARIM
EROL TÜRKER İLKÖĞRETİM OKULU 3-B  
  ANA SAYFA
  ATATÜRK KÖŞESİ
  OKULUMUZ
  ONLİNE SINAVLAR
  DERS PROGRAMIMIZ
  OKUMA HIZLARI
  BESLENME YAPIYORUZ
  ARAMIZDAN AYRILANLAR
  SATRANÇ
  YAZILI SONUÇLARI
  23 NİSAN GÖSTERİMİZ
  ÇİZGİ FİLMLER
  ÖĞRENCİLERİM
  TEKERLEMELER VE MASALLAR v
  DOĞUM GÜNLERİ
  ETKİNLİKLERİMİZ
  23 NİSAN GÖSTERİMİZ 2010
  ZİYARETÇİ DEFTERİ
  DENEME SINAVI SONUÇLARI
TEKERLEMELER VE MASALLAR v

 

                                                      
 
Aslan İle Tilki
Ormanlar kralı arslan artık kocamış, hiç bir işe yaramaz olmuş. Pençesini bile kaldıramaz, karnını bile doyuramazmış.

Kendi kendine "Bedenim yaşlandı. Ama aklım fikrim yerinde" deyip işi kurnazlığa vurmuş. Hasta gibi davranıp   yataklara    düşmüş.

Aslanın hastalığı kısa zamanda tüm ormana yayılmış. Herkes kulaktan kulağa "Duydun mu? Kralımız hastalanmış!"   diye      fısıldaşmış.

Adet bu ya; hasta olan, ziyaret edilir. Ormandaki hayvanlar da bir bir aslanın ziyaretine gitmişler. "Kralımız kuvvetten düşmesin" diye de yiyecek hazırlamışlar.

Maymun kucak dolusu muz ile Hindistan cevizi, ayı bir kavanoz bal, kurt kocaman bir parça et, sincap ağzına kadar dolu bir sepet ile ceviz götürmüş.

Kurnaz aslan kendisini ziyarete gelen hayvanları yiyip yutmuş. Hediyeleri de depoya koymuş. Gülerek "Ne olur ne olmaz " demiş. "Ziyarete gelen olmazsa, depodakileri yerim."

Böylece zavallı hayvanlar iyi niyetlerine kurban gitmişler.

Günlerden bir gün tilki de aslanın hastalık haberini duymuş. "Bir gidip bakayım " diyerek aslanın inine gelmiş. Ama içeri girmeden uzakta durmuş.

Aslan yalandan inlemiş "Tilki kardeş, niye uzakta duruyorsun? Yanıma gel de konuşalım ".

O zaman kurnaz tilki "Gelmesine gelirim aslan kardeş, ama günlerdir senin inini gözlerim. İçeri giren ziyaretçiler bir türlü dışarı çıkmıyor. Ben de onlar gibi kurban olmak istemem " demiş.

O günden sonra aslan, krallığını bilmiş; kurnazlığı da tilkiye bırakmış.
 
 
 
                            
 
Alakarga ile kuşlar
Ormanlar kralı aslan kuşların da bir kralı olsun istemiş. Bir gün bütün kuşları karşısına çağırmış. İçinizden en güzelini seçin; size kral olsun" demiş.

Bunu duyan kuşlar su başına gitmişler. Güzelleşmek için yıkanmışlar, taranmışlar. Ama alakarga ne kadar yıkansa, ne kadar taransa yine de güzelleşemeyeceğini anlamış. Hemen bir kurnazlık düşünüp öteki kuşlardan düşen tüyleri toplamış. Sonra hepsini birer birer başına, sırtına, bacaklarına takmış.

Kuşların kral seçecekleri gün gelip çatmış. Hepsi aslanın huzuruna gitmişler. Alakarga durur mu? O da varmış aslanın karşısına. Aslan kuşlara uzun uzun bakmış. Alakargayı göstererek
Doğrusu en güzeliniz bu. Ben size onu kral yapacağım" demiş.

Kuşlar bunu duyunca alakarganın üstüne atılmışlar. Her biri kendi tüyünü bulup geri almış. Alakarga yine alakarga kalmış. Hilesi meydana çıkınca da çok utanmış.
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
                        
 
 
Akıllı Hayvanlar
Dünya yaratıldığı zaman hayvanların aklı yoktu. Ormanda rahatça dolaşırlardı. Ama akılları olmadığından avcılara kolay yem olurlardı. Sonunda yeryüzünün ruhu bu aptal hayvanların katledilmesine daha fazla dayanamadı. Habercisine, bir çuval akıl alıp bunu hayvanlara götürmesini emretti. Haberci yola koyuldu ve dünyaya vardığında çuvalı ilk gördüğü ağacın altına koyup dinlenmek için çimlere uzandı. Bu sırada çakal ve tavşan oradan geçiyordu.
Kardeş, çuvalı görüyor musun? Biraz önce onu buraya bir insan bıraktı. Hadi gel onu eve taşıyalım.
Tavşan çuvalı kaldırmaya çalıştı, ama çok ağırdı. Çakal da denedi, ama o da kaldıramadı.
Onları gören kaplumbağa,
çuvalı ağaca daya, sonra eğil ve onu sırtına yükle diye seslendi. Ve onun dediği gibi yaptı çakal. Gerçekten de çuvalı sırtına almayı başardı. Hemen evin yolunu tuttular. Varır varmaz tavşanla beraber çuvalı açtılar. Baktılar ki çuvalın içi akılla dolu. Hemen tavşan bir avuç dolusu akıl kaptı. O zamandan beri tavşan o kadar akıllı ve uyanıktır ki,   uyurken bile gözleri açıktır.
Çakal da bir avuç dolusu akıl kaptı, kaplumbağa ise iki. Tilki de bir avuç akıl aldı ve diğer hayvanlara da birazcık akıl kaldı. Kaplumbağa, tavşan, çakal ve tilki çuvaldan en fazla akıl kapmışlardı. Doğal olarak bugün bile en akıllı hayvanlar onlardır.
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
Padişah ve İhtiyar Çiftçi
Bir gün padişahlar padişahı av için şehirden uzaklaşmış. Yolda giderken pek çok insanın çalıştığı bir tarla görmüş. Merak edip yanlarına yaklaşmış.
Oradaki insanların arasında yaşı doksanı geçkin bir ihtiyar varmış. Bu ihtiyar toprağa bir şeyler ekiyormuş.
Padişah:
-Ne ekiyorsun ihtiyar? diye sormuş.
İhtiyar çiftçi başını bile kaldırmadan cevap vermiş:
-Baharda yeşermesi için ceviz dikiyorum.
Padişah kahkahayla   gülmüş.
-Fakat sen çok ihtiyarsın. Şurada iki günlük ömrün kalmış. Neden     uğraşırsın? demiş.
Bunun üzerine ihtiyar başını   kaldırmış:
-İnsanlar ekip dikmekle zarar etmezler. Başkaları ektiler; biz yedik. Şimdi de biz ekelim; başkaları yesin, demiş.
Padişah bu cevabı çok beğenmiş. Hemen yanındaki adamına    dönerek:
-Bu ihtiyara bir kese altın verin, diye emretmiş.
İhtiyar altınları almış    ve:
- Gördünüz mü? demiş, benim ağacım daha büyümeden meyve verdi!
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
               
 
Obur Çocuk
Obur çocuk çok yemek yerdi. Ama hiç doymazdı. Onu ne zaman görseniz, ağzı tıka basa dolu olurdu. Annesi obur çocuğa yemek yetiştiremiyordu. Üstelik obur çocuk kardeşinin mamalarını da yemeğe başlamıştı. Gece bile uykudan uyanıyor ve doğru mutfağa gidiyordu. Ondan sonrasını siz düşünün. Obur çocuk ne var ne yok     hepsini     midesine indiriyordu.

Annesiyle babası "Artık ona bir ders vermenin zamanı geldi" diye     düşündüler.

Bir akşam obur çocuk televizyonun karşısına oturmuş, film seyrediyordu. Tabii ağzı her zamanki gibi diyecekle doluydu.

Babası elinde bazı gazete ve resimlerle geldi ve obur çocuğa   seslendi:

- Yanıma gel oğlum. Sana göstereceğim şeyler var.

Obur çocuk bir yandan "Geliyorum babacığım" diyor, bir yandan da ağzına avuç avuç yemiş atıyordu.

Babası ona gazeteleri ve resimleri gösterdi. Bu resimlerde birçok çocuk vardı. Hepsi de çok zayıf ve halsiz    görünüyordu.

Obur çocuk "Bunlar ne kadar zayıf çocuklar! Hiç yemek yemiyorlar     mı?"diye sordu.

Babası yanıtladı:

- Hayır. Çünkü onlar yemek bulamıyorlar ve açlık çekiyorlar. Bir dilim ekmeğe bile muhtaç bu zavallılar.

Bunun üzerine obur çocuk ağzındakileri zorla yuttu. Midesi     patlayacakmış    gibi şişmişti.

Bir resimdeki çocukların midelerine bir de kendi midesine baktı. Ne kadar şişman olduğunu gördü. Oburluğundan çok utandı. Bir daha da kararından fazlasını ve kimsenin hakkını yemedi.
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
Bremen Mızıkacıları

Bir zamanlar yaşlı ve yorgun bir eşek varmış. Sahibinin onu artık daha fazla beslemek istemediği ortaya çıkmış. " En iyisi buralardan gitmek " diye düşünmüş eşek. "Bremen'de şarkıcılık yaparım. Bazıları anırmamı    pek bir beğenirdi     zaten."

Böylece bir sabah erkenden yola çıkmış. Bir süre yürüdükten sonra iki büklüm bir köpekle karşılaşmış. "Artık sahibime avda yardımcı olamayacak kadar yaşlandım," demiş köpek eşeğe. " Sahibimde artık beni beslemiyor." Eşek gülmüş. " Benimle Bremen'e gelsene şarkıcı     oluruz," demiş.

Yola koyulmuşlar.Çok geçmeden bir damın üzerinde üzgün oturan bir kedi görmüşler. " Çok yaşlandım, fareler bile dalga geçiyorlar, " demiş kedi. "Sen de bizimle gel" demiş eşek. "Sesin hala güçlü çıkıyor, şarkı söyleriz Bremen'de."

Bağıra bağıra şarkılar söyleyerek yola devam etmişler. Bir çiftlik evinin yakınlarından geçerken kendi seslerinden yüksek bir sesle irkilmişler. " Kuk-ku-ri-kuuuuuuuuu!...Sonum geldi!" diyormuş iri bir horoz. Sonra eşek, köpek ve kediye yana yakıla anlatmış: " Bu akşam sahibimin konukları gelecek. Öyle hissediyorum ki beni pişirip yiyecekler." Eşek"Endişelenme, seninki gibi bir ses bize çok şey katar. Haydi gel şarkıcı olalım," demiş.

Akşam olduğunda hepsi çok yorulmuş. Bir şeyler yemek ve uyumak istiyorlarmış. İlerde penceresinden ışık süzülen bir kulübe görmüşler. Horoz uçup pencereden içeri bakmış. "Dört soyguncu görüyorum, nefis bir sofranın başındalar," demiş. "Bir planım var," demiş eşek. Birbirlerinin sırtına tırmanmışlar. En altta eşek, sonra köpek, onun üstünde kedi ve nihayet en tepede de horoz. Pencere yaklaşıp çıkarabilecekleri en yüksek sesle bağırmaya başlamışlar. "İmdaaaaaat! Bu bir hayalet!" demiş soygunculardan birisi. " "Bence bir canavar!" demiş ötekisi. " Bence cadılar bastı! " demiş öteki. " Annemi istiyorum," demiş sonuncusu. Bir kaç dakika sonra dört şarkıcımız soygunculardan kalan sofradaymışlar.

Geceleyin onlar uyurken soyguncular geri gelmişler. Ama hayvanlar hazırlıklıymış. Soyguncular içeri girer girmez, eşek "Şimdi" demiş ve saldırıya geçmişler. Soyguncular bir daha hiç dönmemecesine kaçmışlar oradan. Şarkıcılarımız da bu sevimli küçük kulübeye yerleşmişler. Bremen'e gitmeyi de bir süre ertelemişler, ama her gün şarkı söylemeyi unutmuyorlarmış. Eğer bir gün onları dinleme şansınız olursa, Bremen sakinlerinin ne büyük bir tehlike atlattıklarını anlamanız güç olmaz.

HAYVANLAR
 
ARI
Dağdan gelir hop hop,
Ayağında altın top.
Vızır vızır vızıldar,
Petek petek bal yapar.
Arıcık toplar getirir,
Kendi yemez yedirir.
AT
Akşam ver yemini,
Sabah gever gemini.
Hizmet için can atar,
Tozu dumana katar.
Kır atıma binerim,
Dere tepe giderim.
AYI
Dağda, ormanda gezer;
Armudu, balı sezer.
Et bulur, ot bulur;
Yutar hapır hupur.
Bizim ton ton ayıcık,
Yemez abur cubur.
BALIK
Kandı var, uçamaz;
Karada da kaçamaz.
Oynamaya can atar,
Suda çalım satar.
Ah balık, vah balık,
Kimi zaman da alık.
DEVE
Ağır gider, yol alır;
Yükü üstüne bol alır.
Deve sırtında hörgüç,
Tembele iş güç mü güç.
Devler devidir deve,
Kolayca girmez eve.
EŞEK
Deh deh dehlerim,
Su başında eğlerim.
Hem şimşek hem döşek,
Pek akıllı bizim eşek.
Dokuz deveye yeter,
Gece gündüz gider.
FİL
Efendim de efendim,
Fındık fıstık vereyim.
Diller döktüm diller,
Kafese girmez filler.
İşte böyle çocuklar,
Deveden büyük fil var.
HOROZ
Mesel mesel metten,
Top sakalı etten.
Bizim çil horozcuk,
Çocuk mu çocuk.
Her sabah çınlar sesi,
Uyandırır herkesi.
KOYUN
Ot yemiş, etlenmiş,
Su içmiş, sütlenmiş.
Duvara bağlı koyun,
Eti, sütü yağlı koyun.
Kınalı koyun gitti,
Bizim oyun bitti.
KEDİ
Üşüdü, dondu soğuktan,
Fare tuttu kovuktan.
Bizim mırnav kedi,
Serilip yatar şimdi.
Horul horul uyur,
Mırıl mırıl konuşur.
KELEBEK
Kanadı var, kuş değil;
Boynuzu var koç değil.
Pır dereye, pır tepeye;
Kelebek çıktı sahneye.
Ah ne süslü kelebek,
Üstü mavi al benek.
LEYLEK
Leylek leylek lekirdek,
İki dirhem bir çekirdek.
Lak lak eder kuş dilince,
Göçüp gider güz gelince.
Yedi iklim dört bucak,
Gezip tozar şen şakrak.
ÖRDEK
Der tepe sekerek,
Vak vak gelir ördek.
Suya gider ıslanmaz,
Islansa da uslanmaz.
Bizim vak vak ördek,
Yüzer yelken kürek. 
TAVŞAN
Uçan kuşla yarışır,
Bazen aklı karışır.
Dağdan taştan iner,
Çalı dibine siner.
Bizim minik tavşan,
Yaman mı yaman.

 
MEYVELER
 
ARMUT
Armut dalda bir iki,
Tek tek saydım on iki.
Hay Mahmut, Mahmut,
Bal gibi tatlı armut.
Armudu taşlayalım,
Cümbüşe başlayalım.
AYVA
Sarı sarı sarkar,
Düşerim diye korkar.
Ne bakla, ne baklava;
Ayvadır canım ayva.
Hopla haydi hopla,
Daldan ayva topla.
CEVİZ
İki dokuz, bir on sekiz,
Say bak pek çok ceviz.
Düşü kütük, içi katık,
Gece gündüz taşıdık.
Vereyim de bir tabak,
Ne tatlıdır ye bak.
ÇİLEK
Alçacık dalı var,
Dalında balı var.
Al çilek, bal çilek,
Yemesem üzülecek.
Vitamini boldur.
Tabağını doldur.
ELMA
Elma dalını eğmiş,
Eğmiş te yer değmiş.
Dilim dilim soyarım,
Bir tabağa koyarım.
Elma yiyen allanır,
Ağzı dili ballanır.
İNCİR
Dal ucunda torbacık,
İçi dolu helvacık.
Yemesi ballı incir al,
Ağzına bal akar bal.
Yaş incir, kuru incir,
Tadını yiyen bilir.
KARPUZ
Dışı yeşil, içi kırmızı,
Meyvelerin yıldızı.
Dilimledim ince ince,
Yiyelim oyundan önce.
Şeker karpuz kan mı kan,
Yemeyen çıksın oyundan.
KESTANE
Kara kara kayacık,
İçi dolu mayacık.
Pazarda getirdim,
Kor ateşte pişirdim.
Kebap oldu kestane,
At ağzına bir tane.
KİRAZ
Alçacık tepesi var,
Kırmızı küpesi var.
Dal ucunda al kiraz,
Ağzımızda bal kiraz.
Sepet sepet getirdim,
Herkeslere yedirdim.
NAR
Masal masal matlamış,
Narlar dalda çatlamış.
Çarşıdan aldım bir tane,
Eve geldim bin tane.
İçi mercan dolu nar,
Yemesem bana kızar.
PORTAKAL
Sarıdır, zerdali değil,
Suludur, şeftali değil.
Dal ucunda portakal,
Yerden alma, daldan al.
Portakal dilim dilim,
Yiyelim de yiyelim.
FINDIK
Tombul tombulcuk,
İçi katık, dışı kabuk.
Kilitli sandık açılsın,
Fındıklar saçılsın.
Hem besler, hem ısıtır,
Yiyelim çıtır çıtır.
ŞEFTALİ
Al yanak, tombul yanak,
Dal ucunda bir yumak.
Tadı şeker şeftalicik,
Ne olur ye bir tanecik.
İçi sulu , dışı tüylüdür,
Meyvelerin gülüdür.
 
ÜZÜM
Eğri büğrü dalı var,
Şeker şerbet balı var.
Süzüm süzüm süzülüyor,
Ben yemesem üzülüyor.
Yüzü gözü altın üzüm,
Sevilmez mi iki gözüm.


GÜNLER

PAZARTESİ
Aparlacık toparlacık,
Yola düşer tık tık.
Şekerlenir , tekerlenir;
Pazartesi tez gelir.
Açılınca perdesi,
Çın çın eder sesi.
  
KIRMIZI PAZARTESİ
Elinde gümüş tepsi,
Tez gelir pazartesi.
Yanakları kırmızı,
Günlerin yıldızı.
Pasta ver bir tepsi.
Yoksa atar tepesi.
  
SALI
Salı sallanır gelir,
Dili ballanır gelir.
İstedi mi oyuncak,
Kuralım salıncak.
Allanır pullanır,
Bir güzel sallanır.
 
ALTIN SALI
Alımlı çalımlı,
Sallanır gelir Salı.
Ne asılır ne basılır,
Açılır saçılır.
Tatlı mı tatlı,
Altın Salı.
 
ÇARŞAMBA
Bizim yakın akraba,
Çabuk gelir Çarşamba.
Her akşam takur tukur,
Çarşaf dokur Çarşamba.
Hem okur hem dokur,
Çalışkandır Çarşamba.
  
BABA ÇARŞAMBA
Yaşlı başlı Çarşamba,
Konuşmaz kaba saba.
Ne uçar ne kaçar,
Ağzından inci saçar.
Yaşasın da yaşasın,
Baba adam Çarşamba.
 
PERŞEMBE
Evelemez develemez,
Deve kuşu kovalamaz.
Yanakları pembe pembe,
Oynar her gün körebe.
Haftada bir kerecik,
Ebe olur Perşembe.
 
ŞEKER PERŞEMBE
Omzunda bir heybecik,
Yola düşer incecik.
Herkes onu pek sever,
Eşi dostu hep över.
İşite ufacık tefecik,
Şekerdir Perşembe.
  
CUMA
Kim kime dum duma,
Curcuna da curcuna.
Gelir gelmez Cuma,
Yuva yapmış avucuma.
Kuşlar konar usulca,
Can katar canımıza.
 
BONCUK CUMA
Boncuk gibi gözleri var,
Baltan tatlı sözleri var.
Can Cuma, canım Cuma,
Sarılır hemen boynuma.
Nar tanesi, nur tanesi,
Günlerin bir tanesi.
 
CUMARTESİ
Ufak tefek bir çocuk,
Elinde inci boncuk.
Binmiş ucan atına,
Çabuk geldi yanıma.
Tini mini cumartesi,
Süslü püslü tepesi.
  
TİN TİN CUMARTESİ
Terlik pabuç giyer,
Şıngır mıngır gezer.
Öpsem şekerlenir,
Tepsem tekerlenir.
Tin tin Cumartesi,
Günlerin perisi.
 
PAZAR
Pazar gelir rap rap,
Biz yapalım şap şap.
On parmağı gümüşten,
Herkes koşar peşinden.
Har zaman yazı yazar,
İğne ile kuyu kazar.
 
UÇAN PAZAR
Alaca bulaca Pazar,
Kuş gibi uçar da uçar.
Pır ağaca , pır yamaca,
Sığmaz ele avuca.
Kapıları pıt acar,
Kapamadan kaçar.
 
 
NE MUTLU TÜRKÜM DİYENE  
 
atarz9.gif

Korkma, sönmez bu şafaklarda yüzen al sancak;
Sönmeden yurdumun üstünde tüten en son ocak.
O benim milletimin yıldızıdır, parlayacak;
O benimdir, o benim milletimindir ancak.

Çatma, kurban olayım, çehreni ey nazlı hilal!
Kahraman ırkıma bir gül! Ne bu şiddet, bu celal?
Sana olmaz dökülen kanlarımız sonra helal...
Hakkıdır, hakk'a tapan, milletimin istiklal!

Ben ezelden beridir hür yaşadım, hür yaşarım.
Hangi çılgın bana zincir vuracakmış? Şaşarım!
Kükremiş sel gibiyim, bendimi çiğner, aşarım.
Yırtarım dağları, enginlere sığmam, taşarım.

Garbın afakını sarmışsa çelik zırhlı duvar,
Benim iman dolu göğsüm gibi serhaddim var.
Ulusun, korkma! Nasıl böyle bir imanı boğar,
'Medeniyet!' dediğin tek dişi kalmış canavar?

Arkadaş! Yurduma alçakları uğratma, sakın.
Siper et gövdeni, dursun bu hayasızca akın.
Doğacaktır sana va'dettiği günler hakk'ın...
Kim bilir, belki yarın, belki yarından da yakın.

Bastığın yerleri 'toprak!' diyerek geçme, tanı:
Düşün altında binlerce kefensiz yatanı.
Sen şehit oğlusun, incitme, yazıktır, atanı:
Verme, dünyaları alsan da, bu cennet vatanı.

Kim bu cennet vatanın uğruna olmaz ki feda?
Şuheda fışkıracak toprağı sıksan, şuheda!
Canı, cananı, bütün varımı alsın da hüda,
Etmesin tek vatanımdan beni dünyada cüda.

Ruhumun senden, ilahi, şudur ancak emeli:
Değmesin mabedimin göğsüne namahrem eli.
Bu ezanlar-ki şahadetleri dinin temeli,
Ebedi yurdumun üstünde benim inlemeli.

O zaman vecd ile bin secde eder -varsa- taşım,
Her cerihamdan, ilahi, boşanıp kanlı yaşım,
Fışkırır ruh-i mücerred gibi yerden na'şım;
O zaman yükselerek arşa değer belki başım.

Dalgalan sen de şafaklar gibi ey şanlı hilal!
Olsun artık dökülen kanlarımın hepsi helal.
Ebediyen sana yok, ırkıma yok izmihlal:
Hakkıdır, hür yaşamış, bayrağımın hürriyet;
Hakkıdır, hakk'a tapan, milletimin istiklal!

Mehmet Akif Ersoy

 
SINIFIMIZDAN DUYURULAR  
 

*** 4-B SINIFI ***

SINIF SİTEMİZ

3.sınıfa geçen tüm öğrencilerimi kutluyor gözlerinden öpüyorum.24 eylülde görüşmek üzere iyi tatiller.....SAYGILARIMLA HASAN SUSAM

YAZI YAZ

 
ANNELERİMİZE ÖZEL  
   
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol